“Bunu hiçbir zaman unutma evlat! Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.”
Aliya İzzetbegoviç
1946 yılında Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin hazırlanmasının ardından “ ayrım gözetmeksizin insan hakları savunuculuğu” iddiası üzerine 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü ilan edilmiştir. Yaşadığımız yüzyılda Dünyada yaşanan hak ihlalleri her geçen gün artmasına rağmen Birleşmiş Milletler ‘in söz konusu ihlallerde coğrafya, din, ırk vb. sebeplere göre adaletsiz ve tutarsız hareket ettiği; özellikle İslam coğrafyasındaki hak ihlallerine karşı aktif eylem içerisinde olmadığı gözlenmektedir.
“Ötekileştirdiklerinin” haklarını savunmada sessiz kalan Birleşmiş Milletler ’in, insan hakları savunuculuğunda başarılı bir sınav veremediği gerçektir. 1992 yılından 1995 yılına kadar Bosna Savaşı’nda sessizliğini koruyan BM, güvenli bölge ilan edilen ve BM askerleri konuşlandırılan Srebrenitsa’da; silahsızlaştırılan Müslüman sivil halka BM askerlerinin gözü önünde yapılan katliam, tecavüz, işkenceleri görmezden gelirken hangi insan haklarını savunuyordu? Suriye’de yıllardır yaşanan kaos ortamına dair sözde kınama metinleri haricinde kayda değer insan hakları aktivistliği görülmemiş; savaş suçu işleyen ülkeler nezdinde Uluslararası Ceza Mahkemesi kurulamamıştır. Binlerce sivilin ölümüne, milyonlarca mülteci göçüne, yine yaşanmakta olan zulüm ve işkenceye neden olan savaşın suçluları için bugün insan hakları çok sınırlı aktiviteleri bulunmaktadır. BM mevcut faaliyetleri ise insan hakları ihlallerine tam anlamıyla çözüm getirmek için oldukça yetersiz kalmaktadır. Çin’in Uygur Türklerine yaptığı işkence, eziyet ve zulümlere karşı “beyandan” öte hangi adım atılmıştır? İnsan haklarını savunmada ötekileştirmeyen bir anlayış benimsenmedikçe, muvaffakiyet oluşmayacağına inanıyoruz.
Geçmiş Türkiye ile bugünkü Türkiye arasında insan hakları yönünden olumlu gelişmeler olmakla birlikte yeterli değildir. İnsan hakları ihlallerini ortadan kaldırmaya yönelik büyük adımlar atılsa da, başvuru süreç ve sonuçlarının daha etkin işlemesi için bürokratik engellerin ortadan kaldırılması ve usulün kolaylaştırılması önem arz etmektedir. Yargının üç sacayağının sağlıklı ve ideal kurgudaki gibi çalışması için, Devlet üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmelidir. Ayrıca Sivil Toplum Kuruluşlarının da İnsan hakları alanında önemli çalışmalar yaptığı göz önüne alınmalıdır. Devletin Sivil Toplum Örgütleri ile yapacağı işbirliği, hakların tabana yayılmasına ve hukukun yaygınlaştırılmasına katkı sağlayacaktır.
Hukukçu Kadınlar Derneği olarak tüm dünyada hak ve adaletin hakim olduğu toplum düzenini temenni ediyor ve zalime karşı mazlumun yanında olduğumuzu beyan ediyoruz.
Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla arz ederiz.
HUKUKÇU KADINLAR DERNEĞİ